Kutsama Hastalığı Bağlamında Yorumun Kutsanmasının Yorumu
Aslında Adem’e isimlerin öÄŸretilmesi ve o isimleri meleklerin karşısında söylemesi olayı, Adem’e yorum yetisinin verildiÄŸi anlamına gelir. Melekleri ÅŸaşırtan ve İblis’i kıskançlığa sürükleyen asıl nokta isimlerin tekrar edilmesinden ziyade varlıklarla/isimlerle ilgili Adem’in yapmış olduÄŸu enteresan deÄŸerlendirmelerdir. Adem, varlıkların isimlerini saydığı gibi o varlıklarla ilgili deÄŸiÅŸik tepkiler vermiÅŸ ve bunları söz ve tavırlarına yansıtmıştır. Yoksa melekler için, Adem’in varlıkların isimlerini tekrar etmesi çok ta enteresan ve hayret uyandıran bir özellik olmasa gerek. Meleklerin Adem’den endiÅŸe duymalarının nedeni, bu yeni varlıkta bulunan yorum kabiliyetinin onu bozabileceÄŸiydi. Melekler durumun kendisine dair yalın bir deÄŸerlendirme yaptıkları halde, İblis karşı bir yorum ortaya atmıştır. İblis’in karşı bir yorumla ortaya çıkarak “ben ondan üstünüm, beni ateÅŸten yarattın, onu topraktan yarattın, ateÅŸ topraktan üstündür..” demesi olayın bir diyalektiÄŸe dönüÅŸtüÄŸünü gösterir. Adem, yorumlarını kendi ontolojisinin doÄŸası gereÄŸi yapmış, İblis ise yorumunu mutlak hakikat saymış, hakikati öznelleÅŸtirmeye çalışmış ve kendi yorumunun mutlak hakikat olmayabileceÄŸini varsaymamıştır. Adem, indirgeme yapmamış, İblis ise indirgeyerek hakikatin saydamlığını karartma yolunu tercih etmiÅŸtir. Yanlış olan İblis’in yorum yapması deÄŸildi. Yanlış olan, kendi yorumunun yanlış olabileceÄŸine dair en küçük bir ÅŸüphe duymamasıydı. Yorumu ilk kutsayan İblis, ikinci kutsayan Adem idi. Buraya kadar ifade ettiklerimi bir hipotez olarak ortaya koyuyorum.
Cennetteki yasak aÄŸacın meyvesinden yenilmesinin asıl nedeni, İblis’in aÄŸaca dair yorumunun Adem ve eÅŸi tarafından mutlak doÄŸru kabul edilmesidir. İblis, onları cennetten kovdurmak için, aÄŸacın meyvesinin ölümsüzlük iksiri taşıdığı ve yenilmesi halinde sonsuz mutluluk yurdu olan cennetten çıkarılmaları olasılığının tamamen ortadan kalkacağı tezini üretti. İçinde bulundukları muhteÅŸem güzelliklerden ebediyen ayrılmak istemeyen ilk insanların böyle bir yorumu mutlak saymaları hiç zor olmadı. Yoruma dair bu ilk bilgilerde, Adem’in yorum yapmasının onun temel özelliklerinden birisi olduÄŸu, yorumun asla olumsuzlanmayacağını görürüz. Adem yorum yeteneÄŸinden ve yorum yaptığı için cennetten kovulmamıştı. İblis ve Adem’in yaptıkları temel yanlışlık ÅŸuydu: İblis, ateÅŸten yaratılmasının kendisini üstün kıldığı ÅŸeklindeki kendi yorumunu mutlak doÄŸru saydığı için yüce alemden kovulmuÅŸ, Adem ise, yasak meyvenin kendisine ölümsüzlük getireceÄŸi ÅŸeklindeki İblis’in yorumunu mutlak doÄŸru sayması nedeniyle cennetten uzaklaÅŸtırılmıştır.
Varlık/fizik, kendisini dışa vurmaya içkin, metafizik ise fiziki anlamlandırmaya içkin bir özellik arz ettiÄŸi için yorum kaçınılmaz bir gerçekliktir. Esrarengiz akli fonksiyonları ile Adem/insan, varlığın kendi aklı karşısındaki bu bükülebilirliÄŸine istese de uzak duramazdı. Tüm varlığın kendisi karşısındaki edilgen yorumlanabilme kapasitesi ve aklın, varlığı tanımlayıcı, sınıflandırıcı, ayrıştırıcı, birleÅŸtirici, kıyaslayıcı, sembolize edici, imgeleyici… nitelikleri insanın önünde sınırsız ve kışkırtıcı bir alan oluÅŸturuyordu. Sorun yorumda deÄŸildi elbette, hatta yorum Ademe/insana yüklenmiÅŸ temel bir fonksiyondu. Varlığı okumak ve insanın tüm donanımıyla varlık üzerinden hakikatle sürekli bir baÄŸ kurma süreci içerisinde bulunmak Heiddegger’in de ifade ettiÄŸi gibi dasein’e atılmış bu varlığın sınırlı özgürlüÄŸünün temel formülasyonu idi.
İnsan yoruma müptela kılınmıştı. Kendi donanımı ve varlığın aklı karşısındaki kışkırtıcı cazibesi insanın yorumunu evrensel bir realite olarak ortaya koyar. Evet, yorum bir gerçekliktir. Peki ama yorumun kendisinin temel bir postulatı var mıdır ya da olması gerekir mi? Aklın tüm fonksiyonları ile varlıkla etkileÅŸimi sürecinde takınması gereken bir tutum, gizli ya da açık bir format olabilir mi? Varlık karşısında yaptığı adlandırmalar, tanımlamalar, sembolleÅŸtirmeler, sınıflandırmalar ve anlamlandırmalarda bir ölçek ya da ölçekler var mıdır? İblisin ve Ademin ihmal ettikleri, gözden kaçırdıkları ana paradigma/lar ne idi? Adem’in içinde bulunduÄŸu koÅŸulları tam olarak tahayyül edemediÄŸimiz için İblis’in yorumuna hemen inanmasını anlamamız zor olsa gerek. Ancak bildiÄŸimiz bir ÅŸey var ki, ademoÄŸlunun bir yorumdan diÄŸerine yuvarlanarak bugüne ulaÅŸmış olduÄŸudur. İnsan zihninin temel bir fonksiyonu bilgiyi/olguyu algı ve yargı süreçlerinden geçirmesi ve zihninde oluÅŸan yargılarla tekrar olguya geri dönmesidir. Yargı oluÅŸtuktan sonra tekrar aynı olguya ilk baktığı gibi bakamaz, artık aynı olgu, yargısal/tanımlanmış bir olgudur. Bu durumda olgunun çıplaklığı kaybolmuÅŸ ve subjektifleÅŸmiÅŸtir. Olgu, insan zihnindeki yargıların cenderesine girdikten sonra yalın gerçeklik kaybolur ve biçimselleÅŸir. Olgunun ve zihnin karşılıklı kaderi/özelliÄŸi bu olsa gerek. Varlığın insan zihni karşısındaki bu bükülebilirliÄŸi Adem’in içine atıldığı asıl dasein olsa gerek. Allah’ın Adem’e kitap göndermesinin asıl nedeni belki de budur; varlığın yalın halini çarpıtmadan ve özünden koparmadan algılamasına yardımcı olmak, subjektif yargılarına varlığın hakikatini hapsetmemek ya da varlığın tümel amaçlılığını yani R bileÅŸkesini anlamasına sürekli katkı saÄŸlamak için. Zira eÄŸer varlığın anlamını doÄŸru kavrama konusunda temel zihinsel altyapı saÄŸlam olursa, Adem varlığa karşı her açıdan daha olumlu bir tavır geliÅŸtirecekti. Sonuçta, Adem’in beynindeki sol lobuna karşılık saÄŸ lobunun dışarıdan desteklenmesi gerekiyordu!. İnsan projesinin temel gerçekliÄŸi, diÄŸer hiçbir varlıkta bulunmayan bir dış zihinsel yardıma ihtiyaç duymasıydı. Bu da Allah’ın görsel ayetlerinin yanındaki sözlü ayetleriydi.
Tüm Yahudi, Hıristiyan ve İslam tarihine topluca göz atacak olursak, insanlık tarihi boyunca esas olarak olgular ve Allah’ın olgulara dair sözleri karşısındaki tutum ve yaklaşımları görmüÅŸ oluruz. İnsanın, varlık karşısında kendi içindeki dengeleyici iç kuvvetlerin yanında Allah’ın sözleri ile desteklenmesi aslında muhteÅŸem bir sürecin baÅŸlangıcı oldu. Bu ÅŸekilde insan, hem nesneyi doÄŸru okuyup deÄŸerlendirme, hem de metafizik aÅŸkınlığına bir cevap bulma imkanına kavuÅŸmuÅŸ oluyordu. Adem’e dışarıdan/üstten bir ses/söz gelmesi onu Araf’a yükseltmiÅŸ oluyordu. Varlığı okuma, düÅŸünme, tanıma, tanımlama ve kullanmada üst bir bakış kazanmış ve koordinat düzlemindeki kendi yerini de sürekli test edebilme imkanına kavuÅŸmuÅŸtu. Allah’ın vahiy göndererek insanla sözlü iletiÅŸim kurması, insanın, varlıkla kutsamadan/kültleÅŸtirmeden anlama dayalı bir iliÅŸki kurmalarına yardımcı olmak içindi. EÄŸer varlığın içinde kaybolma ve anlamın kaybolması tehlikesi çok derin olmasaydı vahye de gerek kalmazdı. Vahyin amacı, varlıkla iliÅŸkilerinde insanın anlamı görmesine katkı sunmak, zihinsel ve psikolojik olarak insanı rahatlatmaktı.
Ancak vahiyle birlikte yeni bir tehlike daha ortaya çıktı. Vahyin iÅŸaret ettiÄŸi anlam yerine sözün ve sözcüÄŸün kutsanması sorunu beliriverdi. Gerçi söz arızalı bir ÅŸeydi ama anlamı iÅŸaret etmesi açısından söz vazgeçilemezdi. Ama Allah’ın, insanın varlıkla iletiÅŸim sürecinde varlığı ve durumu kutsama hastalığını yok etmek için gönderdiÄŸi sözün kutsanması daha ciddi bir tehlikeydi. Yeni bir varlık karşısında meleklerin insanla ilgili, İblis’in Adem’le ilgili ve Adem’in de yasak meyveyle ilgili verdikleri ilk tepkiler ve yaptıkları yorumların yanlışlığı ancak Allah’ın açıklamaları ile anlaşılabilmiÅŸti. Evrenin yapısındaki derin dinamizmi, sürekli deÄŸiÅŸimi ve Tanrı’nın sonsuz boyutlu bir varlık olduÄŸu perspektifini esas alan vahyin, iÅŸaret ettiÄŸi anlam yerine sözcüklere indirgenmesi evrensel varlık yasaları ile vahyin kopartılması demekti. Belki de müminlerin istemeden ya da farkına varmadan vahye yaptıkları en büyük ihanet bu noktaydı; sözün iÅŸaretini, hakikate yönelik insan zihnine açmaya çalıştığı muhteÅŸem koridorları dikenli tellerle ve kayalarla doldurmak.
Allah birdir ve tektir, ancak çeÅŸitliliÄŸi ve renkliliÄŸi sever. Tek tipçi deÄŸildir. Her türden çeÅŸit çeÅŸit yaratmış, türleri çeÅŸitlendirmiÅŸtir. Türlerin ortak niteliklerine alt bireysel nitelikler eklemiÅŸtir. İnsan türünü farklı renk ve dillerde yaratmış ve her bir bireye de farklı özellikler vermiÅŸtir. Bireysel farklılıkları yaratmış ve insana bilgilenme ve yorum yapma özgürlüÄŸü vermiÅŸtir. İnsan sınırsız yorum yapma hakkına sahiptir ve yaptığı hiçbir yorumdan dolayı yorumunu kutsamadıkça suçlu deÄŸildir. İnsanlığın tarihi boyunca iÅŸlediÄŸi en temel suç; kendi yorumunu veya baÅŸkasının yorumunu kutsamaktır. Allah’ın görsel ve sözel ayetlerinin tümü bu kutsamaların varlığın akışına aykırı olduÄŸunu göstermektir. Ve Allah tüm dinsel ve ideolojik kutsanmışlıkları eritir ve yok eder. Hakikatle insan arasındaki alanı temizler ve temiz tutmayı emreder.
Yukarıda yazdıklarımın tümünün yanlış olabileceÄŸini kabul ediyorum.