Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, bugünkü köÅŸesinde Meclis’e giren türbanlı milletvekilleriyle ilgili “DemokratikleÅŸme yolunda zor bir geçidi daha geride bırakmış olduk” dedi ve yazısını ÅŸöyle bitirdi:
“(…) Meclis’in dünkü olgunluÄŸu ÅŸüphesiz 14 yıl önce kendisine yemin ettirilmeyen Sayın Merve Kavakçı’nın o yalnız, üzüntülü halini de hatırlattı. Ona yanlış yapanlar siyaseten de, hukuken de bu yanlışın bedelini ödediler. Dün o tablodan eser yoktu. Çünkü CumhurbaÅŸkanı baÅŸkaydı, Meclis baÅŸkaydı. AK Parti’nin daha 5 yıl önce kapatılmaya kalkışıldığını, hatta cezalandırıldığını hatırlayacak olursak, demek ki bu meselenin vakt-i merhunu ÅŸimdi gelmiÅŸti. Merve Kavakçı yalnız ve müdafaasızdı. Ama ÅŸimdi onun konumundaki milletvekilleri dört kiÅŸiydiler ve yalnız deÄŸillerdi. Bütün Meclis -siyasî eleÅŸtiriler bir yana- onların yanındaydı. Merve Kavakçı üzgün ve mutsuzdu. Dört milletvekili ise dün mutluydu ve rahattı. Bugün, dünden daha güzel bir gün… (…)”
Peki…
Bugün Merve Kavakçı için “yalnız, müdafaasız, mutsuzdu” yazan; “DemokratikleÅŸme yolunda zor bir geçidi daha geride bırakmış olduk” diyen Hüseyin Gülerce, bundan 14 yıl önce ne yazmıştı?
Yani Merve Kavakçı’nın Meclis’e türbanlı girmesiyle birlikte yaÅŸanan krizle ilgili ne demiÅŸti?
Gelin bu sorunun yanıtını 4 Mayıs 1999 tarihli Zaman gazetesinden Hüseyin Gülerce’nin köÅŸesinden öÄŸrenelim.
Hüseyin Gülerce o gün özetle ÅŸunları diyor:
“- Bir bayan milletvekilinin yemini küllenmiÅŸ bir krizi, bir kutuplaÅŸmayı yeniden hortlattı. RP'nin çizgisini terk edip yeni bir çizgi, yeni bir söylem sahibi olacağı beklenen FP yeniden bir eski siyasetçinin politik hesaplarına hapsoldu.
- Daha açık söyleyelim. Sayın Erbakan'ın baskılarıyla Sayın Merve Kavakçı seçilecek yerden aday gösterilmeseydi Meclis daha ilk gününde 28 Åžubat'ı çaÄŸrıştıran bir gerilimin ve krizin içine girmeyecekti.
- Türkiye'nin bütün derdi ve demokratikleÅŸmenin tek çözüm yolu, bir türbanlı bayanın milletvekili yapılmasındadır diye düÅŸünenlere sözümüz yok. Çünki onları ikna edemeyeceÄŸimiz kesin.
- Türkiye'nin akil adamlarına ve FP yöneticilerine; toplumu daha fazla germeden yaÅŸanan krizi önleme çaÄŸrısında bulunuyoruz.”
İŞTE O YAZI
İşte Hüseyin Gülerce’nin 4 Mayıs 1999 tarihli “Merve krizi” baÅŸlıklı yazısının tam metni:
“18 Nisan seçimleri yeni bir tablo çıkarmış, bütün partilere yeni mesajlar ve dersler vermiÅŸti. Meclis'in ilk toplantısına maalesef bunların hiçbiri yansımadı.
Bir bayan milletvekilinin yemini küllenmiÅŸ bir krizi, bir kutuplaÅŸmayı yeniden hortlattı. RP'nin çizgisini terk edip yeni bir çizgi, yeni bir söylem sahibi olacağı beklenen FP yeniden bir eski siyasetçinin politik hesaplarına hapsoldu.
Seçmenin barajın altında tuttuÄŸu CHP zihniyeti, ruh çağırma seanslarını hatırlatan bir atmosferde DSP'lilerin protestolarında diriliverdi.
Yeni Meclis'le yeni bir sayfa açılacakken "az gittik, uz gittik dere tepe düz gittik, bir arpa boyu yol gittik" ÅŸaÅŸkınlığı ile baÅŸ baÅŸa kalıverdik.
Neden böyle oldu?
Derin bir analize girmek istemiyoruz. Ancak "28 Åžubat Süreci" de gösterdi ki Türkiye'de gücü ve yönetimi elinde bulunduranlarla Refah ekseni arasında bir kutuplaÅŸma oldu. Laik demokratik cumhuriyetin tehlikede olduÄŸunu ileri sürenler büyük bir kararlılıkla Refahyol hükümetinin yıkılmasını, Refah Partisi'nin kapatılmasını, imam hatip liselerinin orta kısmının ve 15 yaÅŸ öncesi Kur'an kurslarının kapatılmasını, üniversitelerde baÅŸ örtüsünün yasaklanmasını saÄŸladılar. RP lideri Erbakan'a da siyasi yasak getirildi.
KutuplaÅŸma ve gerilimin iki büyük tehlikesi belirdi.
Birincisi; halkın, devletin karşısına dikilmesi çabalarıydı. Bizim milletimizin tarihinde asla olmayan bir isyan duygusuydu bu. KutuplaÅŸmayla, ya da çatışmayla ilgisi hiç olmamış samimi ve masum dindar kitlenin rencide edilmesi bu duyguyu körükleyip durdu.
İkincisi; devletin dine ve dindarlara düÅŸmanca baktığı izlenimiydi. Gerçi MGK toplantılarının birinde samimi dindarları üzmeyecek çözümler aranacağı söylendi; ama bu yönde bir çabayı Sayın Yılmaz maalesef göstermedi. (Bunun faturasını da sandıkta ödedi.)
Üzülerek ifade edelim ki önce normalleÅŸme, sonra da demokratikleÅŸme ile çözülebilecek kriz, Sayın Erbakan'ın hamleleriyle yeniden ısıtılıyor ve Türkiye gündemine sokuluyor.
Bu millet, baÅŸörtülü olduÄŸu için bir bayan milletvekiline yemin ettirilmeyiÅŸine elbet çok üzülecektir. Önemli olan iÅŸi bu noktaya getirmemekti.
Daha açık söyleyelim. Sayın Erbakan'ın baskılarıyla Sayın Merve Kavakçı seçilecek yerden aday gösterilmeseydi Meclis daha ilk gününde 28 Åžubat'ı çaÄŸrıştıran bir gerilimin ve krizin içine girmeyecekti.
Türkiye'nin bütün derdi ve demokratikleÅŸmenin tek çözüm yolu, bir türbanlı bayanın milletvekili yapılmasındadır diye düÅŸünenlere sözümüz yok. Çünki onları ikna edemeyeceÄŸimiz kesin.
Ancak Türkiye'de bütün milliyetçi-muhafazakar kesimlerin, Erbakan'ın aklına ve politikalarına mahkum edilmek istenmesi kadar büyük dayatma olamaz. Erbakan yanlış yapacak, Erbakan toplumu gerecek ve siz onun her politikasına arka çıkmak zorunda olacaksınız. Bunu istemeye kimin ne hakkı var?
Gücü ve tavrı 3 yıldır test edilen kurumları bir daha test etmeye kalkmanın, zararları masumları üzdüÄŸü ortada olan politikaları ısrarla ve inatla sürdürmenin dine, devlete ve millete ne faydası var?
Fazilet Partisi içinde Erbakan çizgisini devam ettirerek, Merve Kavakçı adıyla yürütülmek istenen siyaset bir gerilim siyasetidir. Fazilet Partisi'ne Erbakan politikalarını dayatmak da; bu partinin yumuÅŸamadan, uzlaÅŸmadan ve diyalogdan yana olan yöneticilerine yapılan büyük bir haksızlıktır.
"Zencilerin Amerika'da verdiÄŸi mücadeleyi vereceÄŸiz." demek büyük laftır; ama bu milletin saÄŸduyusuna toslar.
Biz Sayın Demirel ve Sayın Ecevit'in son Milli Güvenlik Kurulu toplantısından iki gün sonraya rastlayan sertliklerinin de, devlet adamının sorumluluk anlayışı ile bir daha gözden geçirilmesi gereÄŸine inanıyoruz.
Türkiye'nin akil adamlarına ve FP yöneticilerine; toplumu daha fazla germeden yaÅŸanan krizi önleme çaÄŸrısında bulunuyoruz.
Toplumun büyük kesimini oluÅŸturan dindar vatandaÅŸlarımızı rahatsız etmeyecek bir çözümü bulmak bu Meclis'in ilk görevidir...”