Hüküm Dergisi'nden Mustafa İslamoÄŸlu'na açık mektup Hüküm Dergisi'nde İhsan Åženocak Eylül sayısında, Åžia'yı "Ehl-i Beyt Mezhebi" olarak tesmiye eden Mustafa İSLAMOÄžLU'na, İslam kardeÅŸliÄŸinin gereÄŸi ve bir Müslümanın "emr-i bil-maruf" ödevini ifa sorumluluÄŸu çerçevesinde "Mustafa İslamoÄŸlu'nun Fikir KöleliÄŸi Projesi" baÅŸlıklı bir mektup kaleme aldı.
12 Eylül 2013 PerÅŸembe - 14:30
TİMETURK / Haber Merkezi
“Âlem-i İslam, mîsak-ı millimizdir. Dolayısıyla her karışının muhafazası bu mîsakın gereÄŸidir.” diyen Hüküm, fikri muhtevayı muhafaza eden yazılarını, okuruna yaptığı, “Haydi toparlanın bizim olan dünyaya dönüyoruz.” türünden uzun soluklu hareket çaÄŸrılarıyla meydan yerine taşımaya devam ediyor.
Hüküm Dergisi yazar kadrosuna kattığı yeni isimlerle birlikte Eylül ayında tüm gazete bayilerindeki yerini aldı. Mustafa ÖZCAN; “Sisi’nin Kazaskerleri” baÅŸlıklı yazısıyla, Adem ÖZKÖSE; İhvan’ın gençlik teÅŸkilatının sözcülerinden Ahmed Bedii ile yaptığı röportajla Hüküm Dergisinde okurlarıyla buluÅŸtu. Yusuf KAPLAN bu sayıda “Batı Uygarlığının Pastırma Yazı ve İslam Baharı’nın Åžafağı” adlı yazısında, Batı uygarlığının çöküÅŸünü örtmeye ve dünya üzerindeki hegemonyasını her zamankinden daha saldırgan, daha ÅŸaÅŸkın, daha fazla panik psikolojisiyle nasıl sürdürdüÄŸüne dikkat çekiyor.
İhsan ÅžENOCAK Eylül sayısında, Åžia’yı “Ehl-i Beyt Mezhebi” olarak tesmiye eden Mustafa İSLAMOÄžLU’na, İslam kardeÅŸliÄŸinin gereÄŸi ve bir Müslümanın “emr-i bil-maruf” ödevini ifa sorumluluÄŸu çerçevesinde “Mustafa İslamoÄŸlu’nun Fikir KöleliÄŸi Projesi” baÅŸlıklı bir mektup kaleme aldı.
İşte o mektup:
MUSTAFA İSLAMOÄžLU’NUN FİKİR KÖLELİĞİ PROJESİ
Bu yazıyı, İslam kardeÅŸliÄŸinin gereÄŸi ve bir müslümanın “emr-i bi’lmaruf” ödevini îfa sorumluluÄŸu çerçevesinde kaleme aldım.
Gayem ise, İslam’ı yaÅŸama gayreti içerisinde olan fakat “İslamî ilimler” okumadığından sahih bilgiyi, sakîmden temyiz edemeyen, İslam’a aykırı görüÅŸleri ÅŸer’î esaslar muvacehesinde tahlil edip öz-posa ayrımına gidemeyen, bu yüzden de müessir bir lisan ya da kaleme sahip her zâtı, habbeyi kubbeliÅŸtiren bir nazarla görüp, “hükümde taklit” eden kardeÅŸlerimi, “mukteda bih” olarak addettikleri insanları “kametleri” yerine “ilmi kıymetleri” ölçüsünde deÄŸerlendirmeye davet etmektir.
Temayül Marazı
Mustafa Bey! Zaman zaman bir meseleyi fasl ederken kullandığınız, “Ehl-i Sünnet’e göre ÅŸöyle; Ehl-i Beyt’e göre böyle” ÅŸeklindeki mülahaza, sizi taklit edenler nezdinde İslam’ın esasında iki ana damar olduÄŸu ya da biri diÄŸerinin alternatifi olan iki yol olduÄŸu ÅŸeklinde anlaşılmakta; Ehl-i Sünnet ulemasını tahkir eden buna mukabil Åžia liderlerini taltif eden ifade ve izahlarınız da “Ehl-i Beyt” terkibiyle meÅŸrulaÅŸtırmaya çalıştığınız Åžia’yı iktidasında beis olmayan mezhep konumuna getirmektedir. Bir “Kur’an Müslüman”ı olarak Ehl-i Beyt’in, Allah’ın kitabında Efendimiz’in ailesi anlamında kullanıldığını herhalde biliyorsunuzdur. Buna raÄŸmen “Ehl-i Beyt”e hakaret eden Åžia’yı bu ÅŸekilde tesmiye etmeniz, Müslümanlar tarafından “Temayül” yazarının “temayül marazı” ÅŸeklinde anlaşılmaktadır.
Ehl-i Sünnet İslam’ın Kendisidir
Mustafa Bey! Malum olduÄŸu üzere Ehl-i Sünnet, herhangi bir oluÅŸumun alternatifi deÄŸil, Ehl-i Beyt’i de ihata eden bir asıldır, İslam’ın kendisidir. O, ashaba Allah Resulü’nden tevarüs etmiÅŸtir. Nitekim sizin pek sevdiÄŸiniz İbn Teymiyye mevzuya dair ÅŸunu söyler: “Ehl-i Sünnet, Allah Teala Ebû Hanife, Malik, Åžafiî ve Ahmed b. Hanbel’i yaratmadan çok önce var olan mezhebin adıdır.” (İbn Teymiyye, Minhâcu’s-Sünneti’n-Nebeviyye, II, 266).
Allah Resulü “Fırka-i Naciye/kurtulan fırka”dan bahsettiÄŸi bir hadisinde, kendisine yöneltilen soru üzerine kurtulanların, “cemaat” (İbn Mâce, Fiten 17), bir baÅŸkasında ise, “Kendisi ve ashabının benimsediÄŸi yolda” (Tirmzî, Îman 18) sebat gösterenler olduÄŸunu ifade etmiÅŸtir. Buna göre “kurtulan”, zarurat-ı diniyye kapsamında deÄŸerlendirilen esasları kabul ederek sahabe ve sevâd-ı azamın yolu üzerinde olandır (Kevserî, İftiraku’l-Ümme ala’l-Fırak, 6). Sahabe de bu kavramı aynı çerçevede kullanmıştır. Nitekim İbn Abbas (radiyallahu anh); “Nice yüzlerin aÄŸardığı, nice yüzlerin de karardığı kıyamet gününü düÅŸün.” (Âl-i İmran (3): 106) mealindeki ayeti tefsir ederken, yüzleri aÄŸaranların, “Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat” olacağını belirtmiÅŸtir (Kurtubî, IV, 107). Tabiûndan Eyyüb es-Sehtiyanî (v. 131), etbau’t-tabiînden de Süfyân es-Sevrî (v. 161) baÅŸta olmak üzere pek çok alim Ehl-i Sünnet kavramını aynı anlam çerçevesinde kullanmıştır (Suyûtî, Miftâhu’l-Cenne, 46)
Dış unsurların etkisiyle Hz. Osman devrinden itibaren kendini gösteren “fitne”, kısa zamanda Haricilik, Åžia ve Mutezile gibi isimlerle kurumsal bir hüviyet kazanınca (el-Mubârekfurî, Tuhfetü’l-Ehvezî, VII, 54) büyük kopuÅŸtan geride ümmet yapısı içerisinde kalan bütünü, kayıtlarla ifade etme ihtiyacı hasıl oldu. “Sünnet”in, bid’atin; “cemaat”in de bölünmenin karşıtı olması, Ehl-i Sünnet’in İslam’ın rükünlerini koruyan, ana bünyesine dahil olmayan unsurları da dışarıda bırakan bir kavram olarak iÅŸtihar (ÅŸöhret bulması) etmesine zemin hazırladı. Yani “sünnet” ve “cemaat” kavramları İslam içerisinde farklı temayüllerle temayüz eden Harici, Åžiî, Rafizî ve Kaderî gibi siyasi ve akidevî kopuÅŸ ve oluÅŸların hangi hususlarda inhiraf içerisinde olduklarını tespit etti.
İlerleyen yıllarda fitne ve bid’at akidevî ve ictimâî anlamda bir karışıklığı ve karşıtlığı anlatırken; sünnet Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) gibi inanıp yaÅŸamayı, cemaat ise ayrılmadan bütün içerisinde kalmayı ifade etti. Sünnet ve cemaatin; bid’at ve fitneyle tam bir zıddıyet içerisinde olması tarih boyu devam etti ve hâdise literatürde Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Bid’at mezhepleri olarak yer aldı. Modernist Müslümanlar tarafından, ötekileÅŸtirme olarak algılanıp eleÅŸtirilen bu tasnif, insanların hangi ölçüleri esas almaları durumunda müstakim olabileceklerini, nerede, niçin yer almaları gerektiÄŸini belirlemelerine imkan saÄŸladı.
Ehl-i Sünnet’i, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet bütünlüÄŸü içerisinde ÅŸekillenen, sahabe tarafından da yaÅŸanan müesses İslam olarak tarif etmek mümkündür. Nitekim mezheplerin kuruluÅŸ dönemindeki müçtehitlerin kelam ve fıkıh meclislerindeki inÅŸaî beyanlarından Ehl-i Sünnet’in İslam içinde bir bölünme olmadığı, bilakis hayatı Kur’an’a ve Sünnet’e göre tayin etmek olduÄŸu anlaşılmaktadır. Bu durum, Ehl-i Sünnet’in vaz-ı cedide karşı devam-ı hal için yapılan keÅŸf-i kadim olduÄŸu yönündeki tezi desteklemektedir.
“Ehl-i Sünnet”, fırkalar mahÅŸerine dönen İslam coÄŸrafyasında hangi esaslar dahilinde Müslümanca var olunabileceÄŸinin adresi olmuÅŸtur. Bu yüzden o, İslam içerisinde yeni bir oluÅŸumun adı deÄŸil, İslam’a nisbet edilen inanış sistemleri içerisinde ya da “alternatif İslamlar” arasında Allah’ın indirdiÄŸi dinin kendisidir. Bu durumda Ehl-i Sünnet’i sosyo-politik ÅŸartların ürünü olarak göstermek, mevcudu gerçeÄŸe aykırı bir ÅŸekilde tanımlamak olur.
Tenkit İnsaf Sınırını Aşınca
Ehl-i Sünnet, İslam’ın kendisi olduÄŸuna göre, esasta ona yöneltilen her eleÅŸtiri bir ÅŸekilde İslam’a racidir. İslamî ilimlere yabancı olduklarından ulemanın ilmi ve fikri muhtevalarından da mahrum olan kardeÅŸlerimiz, sizin zaman zaman insaf sınırını aÅŸan tenkitlerinizin etkisiyle cüceyi, dev; devi de cüce görme marazına tutuldu.
Türkiye’de muteber bütün cemaatler Ehl-i Sünnet ulemasına ihtiramda bulunur. Ne varki sizden etkilenen bazı kardeÅŸlerimiz eslafımızı ya “Hâtıbu’l-leyl” olarak görmekte ya da sultanların müdahane memuru olarak zikretmekte… Mustafa Bey! Bunu yapmaya hakkınız yok. Takiyyeyi dinin esası kabul eden Åžiilere, “Ehl-i Beyt” deyip onları tezkiye ederken, Allah’ın ÅŸeriatını korumak için daraÄŸaçlarına meydan okuyan Ehl-i Sünnet ulemasını aÅŸağılayamazsınız. Bir “televizyon hocası” olarak, ömürlerinin bir bölümünü cihat meydanlarında geçiren Rabbanî alimler için, “Onların yakasına yapışırım.” gibi ucuz ifadeler kullanamazsınız. Bu en hafif ifadeyle had bilmezliktir.
Mustafa Bey! Umumi manada cemaatler “ittihad-ı İslam” hassasiyetini muhafaza etti ve müntesiplerine de bunu aşıladı. Fakat siz, zahirde ümmet hassasiyetinden bahsediyor görünerek, Ehl-i Sünnet’e raci tenkitlerinizle Åžia’ya yol açtınız. Ümmet’in öfkeden aÄŸladığı Cuma, minberde “İhvan-ı Müslimîn”i eleÅŸtirdiniz. Bu halinizle, Ezher Åžeyhi, Suud Kralı gibi kolay zamanların kahramanları ile aynı safta durdunuz.
Mustafa Bey! Sizinle birlikte ümmeti oluÅŸturan bütünden (Ehl-i Sünnet) bir kopuÅŸ yaÅŸandı. Ehl-i Sünnet alimlerine ve onların telif ettiÄŸi kitaplara karşı güven azaldı. Artık, sizi dinleyenler ne Ebû Hanife, ne de Buharî’ye itimat ediyorlar. Mübtedî birisinin mealini, müctehitlerin eserlerinden daha âli görebiliyorlar. Sizden ya da sizinle aynı zaviyeyi temellük edenlerden aldıklarıyla meselenin siyak ve sibakından habersiz fikrî, fıkhi, kelamî mevzulara itiraz ediyor, ulemayı aÅŸağılıyorlar. Pek çok mevzuda onların fetvalarıyla amel etmelerine raÄŸmen, mezhepsizliÄŸi savunuyorlar.
İlim Saraylarından İbtidaî İlim Çadırına
Mustafa Bey! Maalesef sizinle birlikte “Türas-ı İslam”ı hurafeler mecmuası olarak gören mutaassıb bir topluluk oluÅŸtu. Daracık ufkunuzu muhît olmalarına itimat edip, medeniyetin nâ mütenahi ufkunu da ihata ettiklerini zanneden bir topluluk… Madem ki bu kardeÅŸlerimizin size tam bir itimatları var, madem ki bu marazın sebebi de sizsiniz o halde bu Müslümanlara, Ehl-i Sünnet’in ne olduÄŸunu ve nasıl anlaşılması gerektiÄŸini lütfen izah ediniz. Fıkıhtan tek bir babı takrir salahiyetine malik olmayan fakat “bilmediÄŸini bilmiyor” olmasından cesaret alarak, meallerden hüküm çıkaran kardeÅŸlerimize, nerede durmaları gerektiÄŸini, onları bu hale getiren merci olmanız hasebiyle evvela sizin hatırlatmanız gerekir. Üniversitelerde ihtisas alanları, yeni ihtisas alanlarına bölünürken, bütün ilmi hasılası bir mealden öteye geçmeyen pek çok Müslüman, teÅŸvikleriniz neticesinde İslamî ilimlerin tamamında hüküm beyan eder hale geldi. Ömründe bir defa Buharî’yi görmeyen, neye metin, neye de senet dendiÄŸini bilmeyenler, duydukları her hadisin sahih olup olmadığını tartışmaya açmakta, onların Kur’an’a arzından söz etmektedirler. Mealciler nazarında ne usul, ne cerh-tadil, ne ÅŸerh, ne tefsir, ne kavaid, ne makasıt kitaplarının bir kıymeti var. Neshten ÅŸefaate kadar Ehl-i Sünnet’in varlığında icma ettiÄŸi pek çok mevzuyu –sizin gibi- hurafe görüyorlar. İslam’ı yaÅŸamak için her nevi fedakarlığı göze alan fakat tenkitlerinizin etkisiyle, Medeniyetin ilim saraylarına girmekten istinkaf eden, belki de tekebbür eden Müslümanlar, sayenizde son derece ibtidaî ilim ve fikir çadırlarına mahkum oldu.
Fikir KöleliÄŸi
İslam’ı yaÅŸamak gayesiyle sizi okuyan ya da dinleyen kardeÅŸlerimizin samimiyetinden kuÅŸkumuz yok. Onlar adına bizi endiÅŸelendiren, orta düzeyde ifade kudretine sahip bir mübtediyi müctehit makamında görüp, onun Ehl-i Sünnet’e aykırı görüÅŸlerine ittiba edip icmaya muhalefet etmeleridir. Maalesef ki ufkunuza mahkumiyet, onları Ehl-i Sünnet’in fıkıh, tefsir, hadis afâkını keÅŸfetmekten mahrum bırakmıştır. Siz de sanki bu mahkumiyeti devam ettirmek, zâtınıza ait “fikir köleleri” oluÅŸturmak için özel bir gayret içerisindesiniz.
KardeÅŸlerimizin sohbet ya da yazılarınıza mülazemet yoluyla oluÅŸan mahrumiyetlerini ve akabinde gelen “fikrî köleliÄŸi” birbirine zıt iki örnekle muÅŸahhaslaÅŸtırayım: Geçenlerde bir kısmı Beydavî ve Nesefî’yi mutalaa etmeden okuyup anlayabilecek seviyede Arapça bilen Afrikalı öÄŸrenciler ziyarete geldi. Fakültedeki tedrisattan bahsederken, hocalarından bazılarının, “kader”, “nuzûl-u İsa”, “kabir azabı”, “ÅŸefaât”, “kadınların özel hallerde namaz kılamayacağı” gibi pek çok meseleyi inkar ettiÄŸini söyledi. Bunları kabul edip-etmediklerini sorduÄŸumda, hepsi birden, ilgili ayet ve hadislerle hocaların görüÅŸlerini reddettiklerini ifade etti. Fakat aynı durum imam-hatiplerde okuyup fakülteye intisap eden kardeÅŸlerimiz için söz konusu olamaz. Zira onlar meseleleri ilk defa ilahiyatta duyduÄŸundan, doÄŸru ile yanlışı tefrik edememekte, vehle-i ûlada müessir bir lisana sahip hocanın fikri takipçileri arasına katılmaktadırlar.
Ehl-i Sünnet’e aykırı mevzuları Türkiye’li öÄŸrencilerin kabul etmeleri, Afrikalılar’ın tamamının ise reddetmesi, neden muhalled usule göre telif edilen “sıra kitaplarını” okutmadığınızın cevabı olabilir mi? Ne gariptir ki taklidi eleÅŸtiren siz, hayat boyu sözlerinizi taklit edecek fikir köleleri oluÅŸturdunuz.
Sohbet Hocalığı Israrı
Neden böyle bir yol takip ediyorsunuz? Neden bir ders halkası kurmadınız? İzleyicilerinizin yegane bilgi aÄŸacı olma ısrarınızın ardında ne var? EÄŸer bir ders halkanız olsaydı, muhatap kitleniz, ilimde belli bir seviyeye ulaÅŸtıktan sonra tefsir, fıkıh, hadis kitaplarını okuyup tahlil edecek, özgürleÅŸip sizin ufkunuzdan kurtulacak ya da görüÅŸlerinizin bir kısmını alıp, diÄŸerlerini reddedecek böylece size de katkıda bulanacaktı. Acaba, tek adam olma arzusu mu sizi “sohbet hocalığı”na mahkum etti?
Belki bunu, o muhalled kitapları okutacak ilmi kudretten yoksun olduÄŸunuzdan, belki böyle bir menhece göre yetiÅŸmediÄŸinizden, belki bunu istediÄŸiniz tipte insan inÅŸasına aykırı gördüÄŸünüzden, belki de İslami ilimlere vakıf olan öÄŸrenciler sizi sorgular, siz de aciz kalırsınız diye yapmadınız? (Bu sorular, YÖK’ün son müdahalesiyle, “Fıkıh, Tefsir, Hadis gibi Temel İslami İlimler”in ders saatinin artmasından rahatsız olan ilahiyatçılara da racidir.) Bütün bunların cevabını bir Allah Azze ve Celle, bir de siz biliyorsunuz.
Münazara Vesilesiyle
Malum olduÄŸu üzere münazarada gaye, “Izharu’s-savabtır/hakikati ortaya çıkarmaktır.” Gerek bu fakirin, gerekse de Ebubekir Sifil Hoca’nın, Abdulaziz Bey’le yaptığı münazarayı dinledikten sonra samimi duygularla Abdulaziz Bey’in yanında yer alan pek çok Müslüman, -gönderdikleri mesajlarla- Ehl-i Sünnet’e aykırı görüÅŸlerden tövbe ettiklerini bildirdi.
Mustafa Bey! Ehl-i Sünnet’e mensup çevreleri kastederek minberde sarf ettiÄŸiniz, “Abdulaziz Hoca’yı çakallara yedirmem.”(http://www.youtube.com/watch?v=coSWGFsn8Gg) gibi fikri muhtevadan uzak olduÄŸu kadar edepten de yoksun ifadeler sarfettiniz. Fakat Abdulaziz Bey münazarada serdedilen deliller karşısında google’dan cevap ararken ya da gönderilen maillere göre cevap uyarlamaya çalışırken yanında yer almadınız. Ona sahip çıkmadınız.
Yine Sünnet ve Cemaat akidesine baÄŸlı Müslümanları kastederek söylediÄŸiniz, “Abdulaziz Hoca’nın emeÄŸine bevlettiler.”(http://www.youtube.com/watch?v=u6Asu28zM2o) ifadesi, Müslümanları nasıl gördüÄŸünüz, ameliyelerini nasıl deÄŸerlendirdiÄŸinizle alakalı fevkalede çirkin bir deÄŸerlendirmeydi. Bu ifadeleri, Allah Resulü’nün makamında, Cuma kılmak için camiye gelen Müslümanların huzurunda, kaza-i hacetten “ÄŸaid” diye bahseden Kitab’a inanan bir “Kur’an Müslümanı” olarak nasıl ve hangi ahlaki esasa binaen söylediniz? Sizi, Ehl-i Sünnet’e aidiyeti olan Müslümanlara karşı bu derece öfkelendiren saik nedir?
Cemaleddin Afgani münekkitleri için söylediÄŸiniz, “Onlar Afgani’nin taharet bezi dahi olamaz.”(http://www.youtube.com/watch?v=ZZRKa7sl_PI) ifadeyi, Kur’an-ı Kerim okuyan aÄŸzınıza nasıl yakıştırdınız? Allah’a imanla ÅŸereflenen muazzez müminleri, masonluÄŸu ve ÅžiiliÄŸi müseccel olan Afgani’nin taharet bezi olmakla iliÅŸkilendirmek vicdanınıza ağır gelmedi mi? Aklî muvazenenizi bozup size bu cümleleri kurduran nedir? Cemaleddin Afgani’nin Åžii olması mı?
Merak ediyorum, Ehl-i sünnet ulemasını tahkir eden fakat kardinale “ekselans” diye hitap edip, arzda bulunan Abdulaziz Bey’in bu haliyle de iftihar ediyor musunuz?
Ehl-i Sünnet ve HesaplaÅŸma
Mustafa Bey! Ehl-i Sünnet bütün sapık fırkaları fikrî ve ilmî alanda hesaplaÅŸarak maÄŸlup etti. Devlet terörüyle maruf olan itizal hareketi de bu hesaplaÅŸma neticesinde nisyana mahkum olup, ilmî sahadan çekildi. Tıpkı bunun gibi, her iki münazara vesilesiyle çok sayıda Müslüman hakikati görüp, Abdulaziz Bey’in görüÅŸlerine mahkumiyetten kurtuldu. EÄŸer siz bu meseleleri avam huzurunda konuÅŸmaktan istinkaf eder, iÅŸkaliniz olan mevzuları ilim meclislerinde mutalaa ederseniz ne ala.. Bu durumda kardeÅŸlik hukukumuz neyi, nasıl yapmayı gerektiriyorsa onu îfaya hazırız. Yok eÄŸer Ehl-i Sünnet’e muhalefet ederek hal diliyle “Ulema sizi yanlışa ve hurafeye mahkum etti.” tavrınızda ısrarcı olur, Åžia’nın önünü açma gayretiniz sürerse, İslam’ı ancak sizin ufkunuz kadar tanıyan kardeÅŸlerimizin Ehl-i Sünnet’in ne olup ne olmadığını anlamalarına mütevazi katkıda bulunma adına reddiyelerle sizi ilzam edecek ve münazaraya davet etmeye devam edeceÄŸiz.